KÜLKEDİSİ UYURKEN- KRISTINA OHLSSON || YORUM & ALINTI

3/17/2016 , BY Mosepati -






Kitap: Külkedisi Uyurken
Orijinal Adı: Askungar
Yazar: Krıstına Ohlsson
Yayınevi: Pegasus Yayınları
Çeviri: Zeliha Babayiğit
Yayın Tarihi: 2016
Sayfa Sayısı: 444

Tür: Polisiye, gerilim

"Bilinçaltının derinliklerine inen güçlü bir roman."
-Daily Mail-

İsveç'te yağmurlu bir yaz gününde küçük bir kız kalabalık bir trenden kaçırılır. Yüzlerce olası görgü tanığına rağmen kızın kaçırıldığı anı gören olmamıştır. Küçük kızın bir önceki istasyonda unutulan annesi hemen tren personeline ulaşarak onları uyarır. Ancak tren Stockholm İstasyonu'na vardığında kız hiçbir yerde yoktur.

Stockholm Polis Teşkilatı müfettişlerinden Dedektif Alex Recht, olayın anne ve baba arasındaki sıradan bir velayet kavgası olduğunu düşünür. Ama delillerin hiçbiri bu fikri destekler nitelikte değildir. Genç soruşturma analisti Fredrika Bergman'a göre olay amirinin düşündüğünden çok daha karmaşıktır.

Kayıp çocuk kaçırıldığı yerden uzakta, İsveç'in kuzey kentlerinden birinde ölü bulunduğunda ise polisin ezberindeki tüm kurallar altüst olacaktır. Soruşturma sırasında açığa çıkan tüyler ürpertici sırlar Alex Recht ve ekibini çok farklı yerlere götürür.

Alex ve Fredrika, artık korkunç bir planla hareket eden hasta ruhlu bir katilin peşinde olduklarını anlamışlardır. Onu bulmaları ise ancak farklılıklarını bir kenara bırakarak birlikte çalışmalarına bağlıdır. Zamanları kısıtlıdır. Katil başka masum çocukları da acımasız planına kurban etmeden önce onu durdurmak zorundadırlar.

Külkedisi Uyurken, kaçırmamanız gereken heyecan dolu bir polisiye. İpuçlarının peşine takılacak ve bu kitabı elinizden bırakamayacaksınız.

(Tanıtım Bülteni)



Lilian adlı küçük bir kızın, herkesin olduğu kalabalık bir ortamda  annesinin olmadığı bir an kollanıp kaçırılmasıyla başlayan gerilim yüklü bir polisiye.

Kitabın kapağına bakarak Külkedisi fan fiction olabilir diye - adından da dolayı-  düşünmüştüm ancak okuyanların da bildiği gibi kapaktaki kırmızı ayakkabı, trenden kaçırılan kızın geride kalan ayakkabıları. Kitap içerisinde de birkaç yerde Külkedisi göndermesiyle karşılacak okuyacaklar.

Kalabalık bir anlatıcı topluluğuyla karşı karşıyayız. Hepsi birbirinden çok farklı oluşturulmuş kişiler; İdelist, kendini kanıtlamak isteyen, işini aşık, güçsüz, mutsuz.. Birbirlerini tanısalar da tanımasar da hepsinin birleştikleri nokta kaçırılma vakasında ipuçlarına sahip olmaları. Çoğu zaman ondan ona atlamak kafamı karıştırdı ama anlattıkları, yaşadıkları- yaşıyor oldukları ana konuyla bağlantılı. Arapsaçına da dönüşüyor olsa, kördüğüm de oluşsa eğer yazarın bıraktığı ipuçlarını yakalarsanız sonuna yönelik tahmin yürütmemeniz zor.



Ben düğümü işler sarpa sardığı ve gerilim tırmandığı anda hafiften tırnaklarımı yemeye başlayacakken, suçlunun mottosunu duyar duymaz çözdüm. Nitekim sonuç tahmin ettiğim gibi çıksa da oraya kadar olan kısımları okumak çok zevkliydi. Kitabı okumak, bitirmek üstelik hem sonu hem de kitabın geneline yönelik beklentinin karşılanmış olması gibi güzel şey yok.

Gün içerisinde konuşmuş olduğumuz ve kitabı okurken aklıma gelen konu ise; yazım yanlışlarına rastlanmaması. Eğer sinirden tüylerimin diken diken olduğu, arada kitabı bırakıp duvara boş boş baktığım anların olabildiği bu gibi ciddi bir konun işlendiği gerilim yüklü bir kitapta yazım yanlışları kabul edilemez, moddan çıkarır. Ben kimi zaman ciddi derecede yazılanları, düşünülenleri, yazarın bizim düşünmemizi istediği şekilde yön vererek bizi ters köşe çalışmalarını dehşet verici buldum. Çenemi, dişlerimi sıktım.

Gözlerini gerçekten sıkı kaparsa ve etrafında tam bir sessizlik hakim olursa, onu karşısında görebiliyordu. İri bedeni karanlık gölgelerden çıkıyor, kendisine doğru ağır ağır geliyordu.

Kokusunun hatırası hala içini bulandırıyordu. Ağır, tatlı ve pudralı. Solumak imkansız. Kütüphanedeki kitapların kokusu gibi. Sesini de duyabiliyordu:

"Seni inatçı sefil," diye tıslıyordu. "Seni değersiz ucube."
 
 
Yazarın olayı ve mekanları betimleyişi çok başarılı. Anlatılanları zihnimde hiç eksiksiz canlandırmışımdır ki aşağıya da dikkatimi çeken kısmı ekliyorum. Hem türüne uygun bir alıntı hem de bana İsveç polisiyesinin o karamsar havasını şiirsel bir anlatımda hissettirdi.
 
 
Gökyüzünde bulutlar sık ve karanlıktı. Arabadan inerken duyulan belli belirsiz homurtu, gök gürültüsünün habercisiydi. Hava inanılmaz derecede nemli ve ağırdı. Havanın daha solunabilir olması için insanın yağmur ve gök gürültüsünü isteyeceği bir gündü. Şehrin eski kısmının üstündeki bulutlarda bir şimşek pırıltısı göründü. Yine bir fırtına yaklaşıyordu.
Puan:



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder